24 Mart 2009 Salı

Kişisel Bir Şey...



Geçtiğimiz akşam çok sevdiğim Desperate Housewives dizisinin en güzel bölümlerinden birini izledim... Dizinin sonundaki dışsesin anlattıklarını hep çok önemsiyorum. Mary Alice'in, arkadaşlarının dostluklarına ve ilişkilerine objektif olarak bakışını ve değerlendirmelerini dinlerken, bazen o söylenenlerin o sıra yaşadıklarıma denk geldiğini de şaşkınlıkla izliyorum. Yine öyle oldu, dizi biterken görüntülerin üzerine söylenenler şöyleydi...


"Çok iyiymiş gibi görünen insanlara asla kanmayın. Onlar yüzünüze karşı gülümserler ama bir yandan da sizden bir şeyler çalmışlardır. Sıcak bir selamlamayla sizi karşılarken, bir yandan da sırlarınızı ortaya çıkartmaya çalışıyorlardır. Size kahve ikram ederken, bir yandan da sizi polise şikayet ediyorlardır. Ve kaba davranmaktan çekinmeyenlere de gücenmeyin, çünkü bu aslında geçerli bir sebebe dayanan, ince bir davranış olabilir..."

Hayatla arama "güven " problemi sokan herkesin şerefine hiç yapmadığım bir şey yaptım; ilk kez bir kadeh dolusu şarabı ağzıma diktim ve boğazımı yaka yaka sonuna kadar içtim... Ya benim kanıma yarasın, ya onların kanına dokunsun...

Bir vampirin teni kadar şeffafken her şey, yine de kabulüm; onlar nasıl isterse öyle olsun...




8 Mart 2009 Pazar

Dünya Kadınlar Günü - Özel Söyleşiler


8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü bu sayfalarda kutlamayı ilk düşündüğümde, bir teşekkür yazısıydı aklımdan geçen. Sonrasında okuyucular için de güzel bir sürpriz olacağını düşünerek sinema, edebiyat, müzik ve televizyon konularında, kendi dallarının en değerli isimlerini konuk etmeye heveslendim. Hem merak edilen bir kaç soruyla mini söyleşiler yapacak, hem de bu özel günün anlamıyla ilgili söylemek istediklerini sizlerle paylaşacaktım. İsteğimi sevgili dostlarıma ilettiğim gün hepsinden gördüğüm yakınlık ve hızlı yardım için yeterli bir teşekkür kelimesi bulamıyorum. Gerçekten benim için çok önemliler. Sinemamızın son yıllardaki en başarılı oyuncularından Serra Yılmaz, edebiyatımızın en zarif incisi İclâl Aydın, müziğimizin gelmiş geçmiş en büyük yorumcularından Birsen Tezer ve televizyon dünyamızın en yetenekli prensesi Ezgi Mola... Ayrı ayrı, hem kariyerlerini hem de dostluklarını çok önemsediğim güzel isimlerin Kadınlar Günü'nü kutluyor, onları huzurlarınızda eğilerek selamlıyorum...

-Serra Yılmaz-

-"Temel İçgüdü" adlı yemek programından önceydi, "Sultan Mutfakta" adlı bir filmin çalışmaları için Londra'ya gittiğin söylendi. Bir Ümit Ünal projesiydi sanırım... Hatta bir seri katili canlandıracağın haberleri çıktı... Merakla beklerken çekimlerin durduğunu da duyduk sonradan... Gerçekten rafa mı kalktı o proje? Sonrasında yemek programı fikri nasıl oluştu?
-Londra'ya filan hiç gitmedik, film henüz sadece proje aşamasında. Katiyen o haberlerde çıkan aşamaya yani gidilip de mekan saptanması, vb... aşamasına ulaşmadı. Bu sene çekilme şansı yüksek görünüyor... Bakalım.
Yemek programı aslında bir sohbet programı aynı zamanda, özelliği o. Yoksa gereğinden fazla yemek programı var tüm kanallarda, fikri uzun zamandır fikir olarak durdu asla somutlaşamadı ama fikirden haberdar olan bir arkadaşım somutlaşmasını sağladı...
-T.V'deki "Parmaklıklar Ardında" adlı dizinin ilk sezonunda sevenlerin seni daha sık görmekten dolayı mutluydu, hatta hikayeyi sesinden dinlemekten bile... İkinci sezon dizinin ritmi yavaşladı, biraz geri çekildin, başka projeler mi var?
-Ben diziden ayrıldım, arada bir sesim kaldı. Ancak hikayemin finali için bir kaç bölümlüğüne dönme sözüm var... Ve istendiği takdirde sözüm söz. Benim gibi aynı zamanda yurtdışında çalışan ve buna aday olan bir oyuncu için İstanbul haricinde bir dizide oynamanın neredeyse imkansız olduğunu bu vesileyle anlamış oldum.

-Ülkemizdeki oyunculuk koşullarıyla yurt dışındaki şartlar karşılaştırıldığında en büyük fark nedir?
-Saygı. İnsan muamelesi görmek derim.
-Şarkı söylemeyi çok sevdiğini biliyorum, kariyerinde yapmak istediğin en büyük hayalin nedir? "Bu kadını oynamak kariyerimin en doğru adımıydı" dediğiniz rol hangisi?
-Şu sıralar arzum Fransa'da çalışmak, hayalden mi ibaret hep birlikte göreceğiz. Oynadığım tüm kadınların verdiği tat değişik ve keyifliydi ama Anayurt Oteli'ndeki "Zeynep" tabii ki özel bir yere sahip.
-Türk Sinemasını sevmemiz için üç şey söyleyebilir misin?
-Türk, Ermeni, Şili sineması diye bir ayrım yapmıyorum ben. Sinemayı sevmek için üç kelime : düş, başka diyarlar, başka hayatlar, macera, eğlence, öğrenme, frigo, merak, kahkaha, gözyaşı... devam edeyim mi???? Rahmetli ve sevgili Onat Kutlar'ın dediği gibi "Sinema bir şenliktir."
-Dünya Kadınlar Günü'nde, ülkemizdeki kadınların diğer toplumların kadınlarından farklı olarak en büyük sorunu nedir, elinde olsa neyi değiştirirdin?
-Erkekleri değiştirirdim, yani iktidarı.




-İclâl Aydın-



-"Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken" adlı yeni kitabın henüz çıkmışken sormak istiyorum: Sevenlerinin ve takipçin olan okuyucularının yüreğindeki ışıkları yakmak nasıl bu kadar kolay? Nedir bu samimiyetin sırrı?
-Ne güzel bir ödül bu soru...Umarım öyledir... Kişinin kendini, eylemini anlatması çok zor iştir bilirsin. Samimiyetle sınandığımı biliyorum yıllardır. Çok soyunuk olduğum haller oldu, üzerimi örteyim diye tenimi yırttılar adeta... Şimdi kendi içimde kendime bile daha korunaklı, daha uzak dursam da geçmişteki o çocuksu çıplaklığı bugünün sadeliğiyle örtüştürebilen, görebilen için söz konusu sanırım bu "samimiyet" . Sırrına gelince... Yanmaktan sonraki ciladan olsa gerek:)
-Televizyonda, basında, edebiyatta, sinemada güzel işlere imza atan biri olarak kendini en iyi ifade ettiğin alan hangisi? En çok nereden beslendi İclâl Aydın?
-Edebiyatta demeyelim de kimse gücenmesin:) "yazı dünyası" tanımı daha tatmin ediyor beni. Söz konusu alanlarda varlık gösterebilmek bir mucize aslında. Her birinde çok mutlu olduğum, çok eğlendiğim, zihnimi çok doldurduğum günler olduğu gibi fena çuvalladığım projeler de mevcuttur. Sanırım yazıya daha yakın buluyorum kendimi. Ve bu yüzden çok çalışıyor, kimsenin farkında ve umrunda olmayacağı şeyleri gözden çıkarıyorum. Olumsuzluk ve beni ötelemeye çalışan ellere ve isimlere çok şey borçluyum. Çok eğlenerek yaptığım işlerde bir de üzerine para kazanıyordum. Keyfim çok yerindeydi. O "iblisler" olmasa kendimi daha iyi bir ben, daha iyi bir kalem olmaya zorlamazdım belki de... Oldum mu peki? Olmuyor işte... ama ben çok sevdim bu koşuyu:)


-Ülkemizde edebiyat neden bu kadar geride kaldı, neden yeni ve parlak yazarlar ortaya çıkamıyor?
-"Edebiyat" geri kaldı çünkü "Edebiyat"ı o kadar korumaya aldılar ki, kimin için kimden koruduklarını sorgular olduk artık. Yazı kendini durmaksızın yenileyen bir harekettir. Bugün küçümsediğimiz internet dili ve kısa mesaj sembolleri ne yazık ki geleceğin dilini oluşturuyor bunu kabul etmek zorundayız. Bundan hoşlanmasak da bu değişimi takip etmek ve belki de suyun yönünü değiştirmek için harekete geçmek gerek. Gençleri küçümseyerek, değişimi yok sayarak ve komik şişkinlikler içinde korumacı olduğunu iddia etmekle nelere yol alındığı ortada.
-Şiirle aşkın devam ediyor mu, kişisel olarak şiiri edebiyatımızda nerede görüyorsun? Ayrıca yoğun bir şiir albümü beklentisi var, yeni bir proje de var mı?
-Aslında şiir yaşamımın içinde elzem bir zihinsel beslenme ürünüdür. kendi yerini hayatın içinde kendi gelip buluverir. Ben bir şiir yazmıyorum içtenlikle söylüyorum bunu. Belki şiirsel metinlerdi bunlar. hayatımın belli bir döneminden kendiliğinden ortaya çıkmış bir yaş dökümüydü. 30 yaşındaydım. Bir bebek bekliyordum. Şiire elverişli bir ortam söz konusuydu:) Bir albüm daha mı? Sanırım hayır... Gelmiyor artık.. Gerçekten... Bir şiirden geçenler çoktan gittiler korkarım...
-Türk edebiyatını sevmek için üç şey söyleyebilir misin?
-TUCSRNSSFÇAKİAFBOKSİ ve MM ve EK :) Turgut Uyar, Cemal Süreya, Reşat Nuri Güntekin, Sevgi Soysal, Feride Çiçekoğlu, Ayla Kutlu, İnci Aral, Fakir Baykurt, Orhan Kemal, Selim İleri ve biricik Murathan Mungan... Son prensim: Emre Kalcı.. Üçü geçtim biliyorum:)
-Dünya Kadınlar Günü'nde toplumumuzdaki tüm kadınlar adına tek bir şey yapma hakkın olsa, nereden başlardın?
-Kadına kadını sevdiren bir gen mutasyonu üzerine çalışırdım:) Birbirini kollayan, dedikoduyla vahşileşmeyen, oryantasyon duygusu gelişkin ve coğrafyaya sağladığı uyumla çabucak birlik olabilmemizi sağlayan mucizevi bir genimiz olsaydı:) Genetik olarak kadıncıl olsaydık yani:)



-Birsen Tezer-

-Albüm için kendini zorunlu hissetmedin uzun zaman. Sahnede mutlu olan ve sesi sahneyi ayağa kaldıran sanatçılar, dinleyicilerinin sabırsızlığına rağmen neden albüm çalışması için diğerleri kadar heyecanlanmıyorlar? Bu müzikte bir çeşit "kendine güven" olabilir mi...
-Kendine güven çok bıçak sırtı bir kelime.Tabi ki eğer sanatın bir dalı üzerine yoğunlaşma ve uzmanlaşmayı içeriyorsa durum; hele ki eğitimini bunun üzerine yapmış insanların konuları üzerine eğilmemeleri, emek sarf etmemeleri genellikle imkansız diye düşünüyorum. Bu da müzik emekçisinin, kıyıları sonsuz renklerde olan müziğin en azından birkaçını keşfetmiş olduğu anlamına geliyor. Evet! Bu da bir güven getirmeli bence o müzisyene, ama albümü ertelemenin pek bununla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Bu biraz, müzisyenin kendini geliştirebilme adına girdiği arayışlarda ve sahne performansının getirdiği keyif bağımlılığında kaybolmasıdır. Eğer önüne bir proje geliyorsa da sık eleyip sık dokumak ve kendine göre en iyisine ulaşma arzusudur diyebiliriz.
-"Bülent Ortaçgil Tribute" albümünde bir "Çığlık Çığlığa" okudun, "cover'ı orjinalinden daha iyi şarkılar" listesinde bir numaraya oturdun. "Birsen kimin şarkısını okusa, daha iyi okuyor" diye bir efsaneye dönüştün. Ne diyorsun bu durum için ve Çığlık Çığlığa'nın hikayesi nasıl başladı?
-Bülent Ortaçgil, kendimi bildim bileli hayranlık duyduğum bir müzisyendir. Şarkılarını söylemek sanki bir anlamda, o zamanlar yazmak isteyip yazamadığım şarkıları dillendirmek gibi bir şeydi benim için. Daha önce anlattığım üzre, her defasında yolculuklara çıkmak, keşfetmek ve belki kaybolmak sahnede."Çığlık Çığlığa" böyle bir şarkı işte. Hep söylerim, bence yazılmış en güzel aşk şarkısıdır diye:) Söylediğin şarkıya aşık olmak çok önemli, onunla kendi aranda gizli bir bağ oluşturmak... Belki de bu bağa tanık oluyorlar beni dinlerken ve hissediyorlar özelimi.
-Sahnede seni izleyenleri şaşırtıp her müzik türüne hakimiyetinle fark yaratıyorsun. Klasik Türk Müziği, Dünya Müziği, Popüler Müzik, Jazz... Bu yelpaze nasıl bu kadar genişledi? Eğitimin dışında tüm bu türlere yakınlığının başka bir nedeni var mı?
-Kulağıma hoş gelen her tür müziği tam bir çocuk açlığı ile dinlemek ve özümsemek istemişimdir. Jazz da tamamen doğaçlamaya yönelik bir müzik olduğu için hep favorim olmuştur. Eğitimimi Türk müziği üstüne tamamladığım için de çeşitlilik kaçınılmaz oluyor. Kendi kültürümün ve diğer kültürlerin müziğini merak etmek, araştırmak, dinlemek... Başka bir nedeni yok bu çeşitliliğin.

-Yeni albümünden parçalar dinledim ve çok yakında tüm müzikseverler de bu şansa sahip olacaklar. Albümü, türünü, şarkılarını ve ön çalışmalarını anlatabilir misin biraz?
-Yaklaşık bir sene önce aklıma düşenleri yazmaya başladım. Sonrasında neden müziklendirmeyeyim bu yazdıklarımı derken bir kaç beste çıktı ortaya. Bu, müthiş bir heyecan ve heves getirdi hayatıma. Yıllardır aynı sahneyi paylaştığım arkadaşlarımla bir araya gelip şekillendirmeye başladık elimizdekileri. Bu arada sevdiğimiz ve çalmaktan hoşlandığımız başka müzisyenlerin eserlerini de kattık projeye. Bizim gibi müzisyenlerin en büyük problemi projeyi gerçekleştirecek uygun koşulları sağlayamama korkusudur. Fakat bu koşullar dostlar sayesinde sağlandı. Baştan beri kayıtların doğal gidişatında, yani sahnede çalıyormuşçasına canlı olmasını istedik. Bunu da başardık. Tüm kayıtlar, kusurları ile bırakıldı.Yani bizim kadar çaldık, bizim kadar söyledik söyleyeceklerimizi. Türü nedir diye sorulduğunda ''biz'' diyoruz :) Şimdi de evrene atma zamanı!
-Türkiye'de müziği sevmek için üç şey söyleyebilir misin?
-Türkiye'de müziği sevmek için üç şey... hmmm,
Sahne; Arkadaşlarımla paylaştığım sahneyi kolay kolay hiç bir şeye değişmem.
İstanbul; Çeşitliliği, karmaşası, ışıkları, sokak çalgıcıları, eski evleri, sokaklardaki komik ya da acı enstantaneleri, balık pazarı, meyhaneleri, Boğaz'ı, esnafı, çaput pazarları, çingeneleri, sergileri, konserleri, fotoğrafları ile o kadar ilham verici ve gerçek ki :)
Dostlar: Gerek yıllara dayanan, gerekse daha dün tanıdığım, umutta ya da umutsuzlukta, paylaşılmak istenen her güzellikte ya da dertte, evlerde, sokakta ya da sahnede...benimle olan dostlar.
-Dünya Kadınlar Günü'nde kadınlar adına bir mesaj versen, gerçek bir müzisyenin öncelikli dileği ne olur?
-Töre cinayetleri, aile içi şiddet, cinsel istismar lafları geçmeyen bir Türkiye diliyorum bugün. Hepimizin Dünya Kadınlar Günü kutlu olur umarım yakın bir gelecekte.

Birsen Tezer'den "Çığlık Çığlığa" yorumunu dinlemek için "play" tuşuna basabilirsiniz:




-Ezgi Mola-


-"Canım Ailem" dizisinden sonra artık televizyonun prensesi olduğun gerçeği tescillendi. Feride senin için ne anlam ifade ediyor? Ekiple ilişkin nasıl?
-Feride -son günlerde durumuna üzülsem de- çok eğlendiğim bir karakter, gerçekten seviyorum onu :) Ekibimi ayrıca çok seviyorum... Biz gerçekten "Canım Ailem" olduk; oyuncusundan, yapım şirketine kadar tüm kadrosuyla...
-Sinemada ve tiyatroda başarılı olmayı, televizyondaki başarıdan daha önemli sayanlardan mısın?
-Benim için başarı her yerde başarıdır. Sinema, tiyatro, televizyon... bunların hepsi disiplin ve özel mesai gerektiren işlerdir, sağlam konsantrasyon da gerektirir. Bu yüzden de oyunculuktur benim için aslolan...
-Geçtiğimiz günlerde Türkân Şoray bir söyleşisinde tahtına seni aday gösterdi, prenses ileride sultan da olacak dedi bir anlamda. Bu seni daha çok sinema yapmak adına heyecanlandırdı mı?
-Türkân Hanım'ın hakkımda söylediği her şey beni heyecanlandırıyor. Sinema hedeflerim arasında bu denli kuvvetle yer alırken, bu duyduğum yaşadığım güzellikler de beni daha çok gaza getiriyor, oyunculuğum adına çok heyecanlanıyorum.


-Herkesin ilgisi üzerindeyken rolüne hazırlanmak daha mı zor? Beklenti yüksek olunca gerilmiyor musun?
-Çok geriliyorum; başarıyla beklenti çıtası yükseliyor ve çok geriliyorum gerçekten...
-Televizyonu sevmek için üç şey söyleyebilir misin?
-İlki eğlence, iki ve üçü hâlâ düşünüyorum :)
-Dünya Kadınlar Günü'nde, halkın içinden bir genç kızı canlandırırken toplumumuzda kadınların en büyük sorununun ne olduğunu düşünüyorsun? Ne olmasını isterdin?
-Ayıp-Yasak-Gizli üçgenindeki kısıtlamalar ve özgür olamama halinin artık biraz daha azalmasını; daha dünyayla aynı anda düşünen ilerici kadınlar görmek istiyorum...
Temenni ediyorum...

6 Mart 2009 Cuma

8 Mart Sürprizi...


8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde blog sayfama, Türkiye'nin çok özel kadınları konuk oluyor... Hepsi kendi alanlarında zirvedeler ayrıca özel kimliklerinin ötesinde benim için önemli ve büyük dostlar... Sorduğum ve merak edilen birkaç soruyla birlikte, onların bu güzel günlerini sayfalarımda kutlamak benim için onur verici olacak... İsimleri hemen verip sürprizi bozmak istemiyorum. Burada olursanız değerli isimlerin ve onların aracılığıyla tüm kadınların gününü beraberce kutlarız arkadaşlar...


8 Mart'ta görüşmek dileğiyle...