Hanif Kureishi:
Uzun yıllardır yazılarının ve senaryolarının hayranı olduğum Pakistan asıllı İngiliz yazar Hanif Kureishi ismini hatırlamayanlar varsa eğer, 1985 yapımı "Benim Güzel Çamaşırhanem" adlı Stephen Frears filminin yazarı olduğuyla başlayabilirim söze. Bu senaryosuyla Oscar adayı olduğunu, daha sonra "London Kills Me" adlı hikayesini aynı zamanda yönetmen koltuğuna da oturarak çok farklı bir film haline getirdiğini, 2003 yapımı "The Mother" filminin, filmden çok konuşulan hikayesini yazdığını da ekleyebilirim... Yazılı basında yayımlanan kısa hikayelerini bile takip etmeye çalıştığım yazarın "Yakınlık" adlı kitabını okumamıştım sadece. Orijinal adı "Intimacy" olan kitabın da filme çekildiğini, hatta 2001'de Berlin Film Festivali'nde büyük ödülün sahibi olduğunu duymuştum. Nihayet bu kitabı da okuyarak, sevdiğim bir yazarın daha tüm eserlerini okuyup "hayranlık" kelimesinin altını doldurmuş oldum.
Kitap bir yazarın, eşini ve iki çocuğunu; eşinden daha genç bir kadın uğruna terk etmeden önceki son gecesinde düşündüklerini ve hatıladıklarını anlatıyor. Bazı kitaplar vardır hani, konu ilgilendiğiniz bir konu değildir, yazar bildiğiniz bir yazar değildir ve tereddütle başlarsınız okumaya. Sonra birden kitabın konusu uçar gider ve yazarın kalemine ve anlatısına kapılırsınız. Bu kitap da aynen böyle. Ben yazdığı konuları da hep cesur bulduğum ve sevdiğim halde, bu kitapta Kureishi'nin kalemine kapılıp gittim. Bu kadar mı iyi yazılır, bir hikaye bu kadar mı iyi anlatılır diyerek bitirdim okumayı...
Hemen tavsiye etmek istedim okuyan dostlara...
Kitaptan Sevdiğim Bir Paragraf: Asif'in mutluluğu beni kapsamıyor. Bir süre sonra birbirimize en fazla gülümseyebiliyoruz o kadar. Onunla Victor'la aramdaki gibi bir iletişim kuramıyorum. Beni çeken mutsuzluk, yaralar. Ancak o zaman karşımdakini anlayabilir ve faydalı olabilirim. Genel bir depresyon ve hafif kasvet ortamında kendimi evimde hissederim. Mutsuzluğu severseniz asla arkadaşsız kalmazsınız...
Mira Nair:
Kitabı bir günde bitirdim ve ardından ne tesadüftür ki yine tüm filmlerini izlediğim halde sadece tek bir filmini görmediğim bir yönetmenin büyüsüne kapılıp gittim... En sevdiğim filmler listemde hep özel bir yeri olan "Monsoon Wedding-Muson Düğünü"nün Hintli kadın yönetmeni Mira Nair'den bahsediyorum...
Sinemaya genel olarak bakıldığında yönetmenlik erkek işi gibi görünür, kadın yönetmenlerin filmleri sadece kadın duyarlılığını yansıtan, misyonu sadece kadın olan filmlermiş gibi düşünülür, önyargı hakimdir. Gerçekten böyle düşünenler varsa hemen Mira Nair ile tanışmasını tavsiye ederim. Kendi kültürüne sadık kalarak evrensel filmler çeken, evrensel duyguları bir kadın gözünden çok bir sinemacı gözüyle değerlendiren bir yönetmen Nair. "The Namesake" bunun en güzel kanıtı.
Hindistan'dan Amerika'ya göçen bir aile, modern dünya ile kültür çatışması, aile kurumunun farklı kültürlerdeki yeri, ilişkiler ve bağlar... Tüm bu konular filmde ailenin erkek çocuğu ve onun "adının" hikayesi üzerinden işleniyor... Filmin adı da buradan geliyor zaten... Nitin Sawhney imzalı müzikler ise muhteşem... Eğer tanışma fırsatınız olmadıysa Mira Nair ile, başlamak için iyi bir neden bu film...
4 yorum:
Sevgili Popüler Yorum, o zaman ben de okumadıysan Arundhati Roy'un "Küçük Şeylerin Tanrısı" kitabını öneriyorum, bu yazının üstüne bu gitti :)
bu kadar olur, sıradaki okuyacağım kitabı dün seçmiştim, söylediğin kitaba başlyorum, pes:)
Ben başladım yarısına kadar geldim, biraz ara verdim devam edeceğim tatilde şimdi bakalım :)
"Intimacy" filmini merak ediyordum, bu güzel kitap yorumundan sonra umarım filmi de güzeldir.
Senin okudukların ve izlediklerin referans olduğu için ben de tez zamanda okuyacağım ve izleyeceğim :)
Yorum Gönder